Fizyoterapist

Merhaba arkadaşlar, öncelikle ilk yazımda size biraz kendimi, mesleğimi, mesleğimin insan hayatındaki yerine yönelik bir yazı yazmak istedim. Ben fizyoterapist M. Çağlar Demir. Sağlık Bilimleri Fakültesinin Fizyoterapi Bölümü’nden mezunum. Fizyoterapist, hekim tarafından tanısı konan hastaların fizyoterapi ve rehabilitasyon programlarını planlayan ve uygulayan; sağlıklı kişilerde özel egzersiz ve rehabilitasyon programları ile fiziksel uyumu arttırıp, hastalık ve sakatlıkları önleyen profesyonel bir sağlık elemanıdır.

Genellikle çalışma alanlarımız ortopedi, sporcu sağlığı, nöroloji, geriartri vb. alanlar gibi geniş bir yelpazeye hitap ediyoruz. Çalışma hayatımızda insan ve insan hayatını ele aldığımız için insanı tek yönüyle ele almak yetersiz oluyor. Çalışma hayatımızda bir bireyi ele alırken bütüncül yaklaşabilmek için bir ekiple bireyi ele almak gerekir.  Bu ekipte fizyoterapist, diyetisyen, psikolog, personel trainer gibi meslek gruplarının bir arada koordineli çalışmasıyla oluşur.

Genellikle sedanter kişileri baz alırsak; bu kişilerde hayatına dokunabilmek adına yaptığımız programı günlük yaşantısına dahil etmesi gerekir. Bunu yaparken bir diyetisyen tarafından beslenmesinin düzenlenmesi gerekirken bir fizyoterapist tarafından uygun görülen egzersizler ve kaybedilen fonksiyonlar için egzersizler yaptırılırken vücudun geriye kalan kısmını arka plana atmamak için bir personal trainer tarafından genel vücut ve core stabilizasyon hareketleri yaptırılması gerekir.

Genelde sporcu ve ortopedik ağırlıklı çalıştığım için hastalarım genellikle boyun, bel ağrısı, diz ağrısı vb problemlerden kaynaklı başvururlar. Size aldığım ilginç vakalardan birini anlatmak isterim. 35 yaşlarında, diz problemi yaşayan hastam; daha önce bir çok tedavi uygulamış fakat 8 senedir kısır döngüye giren ve sürekli diz ağrısıyla bana başvurdu. Genel bir muayene ettiğimde ağrılarından dolayı egzersiz yapmamış sürekli ağrı olacak diye tüm hareketlerden kaçınıp kendini kısıtlamıştı. Tedavi sürecine başladığımda problemin kaynağının 11 yıl önce geçirdiği sezaryen cerrahisinden kaynaklı olduğunu fark ettim. İnsizyon yarasıyla ilgilenip, manuel terapiyi uyguladıktan sonra ağrı oluşacak algısını kırmaya çalıştık. Tedavi sürecimiz bittikten sonra kaybedilen genel kas tonusunu kazanmak için fitness sürecine başladık. Son 1 senedir hiç ağrısının olmadığını dile getirdi. Bu da takım çalışmasının önemini bir kez daha anlamamı sağladı.

Bu çözdüğümüz problem onlarcasından bir tanesi hayata anlam katıyoruz. Bu yola bizimle çıkmaya ne dersiniz?

Yorum Yaz